ÂŞIKLAR ARASINDA DİYALOG
ÇANKIRILI SABRİ, CÜNÛNÎ VE SADIK SOFTA’NIN ŞİİRSEL BULUŞMASI
Son zamanlarda yayınladığım nazireler, Cönk’ümden Seçmeler ve Âşıklar Arasında Diyalog adı ile kayıt düştüğüm çalışmalarımın bir ürünüdür. Bu cönkte bazen Emrah seslenir, bazen Ruhsatî ya da Âşık Sabri; bunlara bazen Mefharî cevap verir, bazen Cünûnî ve bazen Sadık Softa katılır. Ama bu kez, Çankırı’nın kendi sesi konuşuyor. Sabri Baba’nın içli yakarışı, Cünûnî’nin zarif övgüsüyle yan yana duruyor. Ve ben, bu iki sesin arasına bir üçüncü ses olarak katılıyorum.
Buna, üç Çankırılı şairin aynı redif etrafında kurduğu zamanlar ötesi bir sohbet de diyebiliriz. Benim bu nazirem, hem biçimsel sadakati hem de duygusal derinliğiyle bir diyaloğu tamamlıyor vaziyettedir. Bu nazire, bir zamanlar Duygu Gazetesi’nde yan yana yayımlanan iki Çankırılı şairin sesine, 91 yıl sonra eklenen üçüncü bir sestir.
“Küçücek” redifi etrafında dönen bu üçlü şiir, sadece bir sevda anlatısı değildir. Çankırı’nın şiirsel hafızasında yankılanan bir sohbetin de izidir. Her mısra, bir çağrıdır. Her nazire, bir cevaptır. Bu defterde yer alan bu kayıt, hem yerel edebiyatın hem de nazire geleneğinin yaşatıldığı bir örnektir. Ben bu nazireyi yazarken hem Sabri Baba’ya hem Cünûnî’ye hem de Çankırı’nın unutulmuş şiir bahçelerine bir geziye çıkarak bu günden dünde yaşayanlara bir selam gönderdim. Bu selam, bir vefa, bir hatırlayış, bir gönül ürpertisi, bir yeniden doğuş gibidir. “Küçücek” redifi, bu üç şairin elinde bir sevda kelimesinden çok daha fazlasına dönüşüyor.
Sabri’de bir yakarış, Cünûnî’de bir övgü, Sadık Softa’da bir içsel direniş ve teslimiyet… Bu dönüşüm, nazire geleneğinin ne kadar canlı, ne kadar esnek, ne kadar zamanlar ötesi olduğunu göstermesi bakımından da dikkat çekiyor.
Orijinal Şiir – ÇANKIRILI SABRİ
Görünce aklımı yağmaya verdin
Yandım ateşine aman küçücek
Beni helak etti fıraku derdin
Sendedir derdime derman küçücek
***
Nolur bu halime kılsan merhamet
Tahammül kalmadı ey gülü afet
Cevrini çekmeye bende yok takat
Yok mudur göksünde iman küçücek
***
Sabriyayı aşgın eyledi sersem
Gayeki ruyunda gün gibi şebnem
Ser feda yolunda can diriğ etmem
Kes beni indinde kurban küçücek
******
Nazire – CÜNÛNÎ
Bir gece visalin ikram eleyüp
Edersin hanene mihman küçücek
Ererdim mürada bayram eyleyip
Sanırdım cemalin gülşen küçücek
***
Bu hüsnü lâtafet sana inayet
Ey becei gılman mekânı cennet
Uçurdu mu seni ritvan küçücek
***
Mercandır leblerin güldür bedenin
Kanı tin bir fidan, pek taze tenin
Almış çevre yanın, âşıklar senin
Ederler metnini el’an küçücek
***
Bilmezsin kadrini kendi kendinin
Âlemi bendetmiş zülfü kemendin
Cünûnî bulunmaz dedi menendin
Övmüşte yaratmış süphan küçücek
******
Nazire – SADIK SOFTA
Yakarsın yıkarsın gönül kırarsın
Ne olursun derman olsan küçücek
Kahreyleyip ateşinle yakarsın
Çıkarmışsın ömre ferman küçücek
***
Bahçede tomurcuk gül olup açmış
Gözünden şimşekler yıldızlar saçmış
Görenlerin aklı başından kaçmış
Eylersin kulları kurban küçücek
***
Dertlere bırakma Sadık kendini
Çağlayıp akıp da yıkma bendini
Ne kadar da felek kursa fendini
Ne yamandır kalpte durman küçücek
Bu, sadece bir şiir değil; bir sohbet, sadece bir nazire değil; bir hatırlayıştır. Aynı zamanda sadece bir metin değil; bir ürpertidir. Âşıklar arasında, bir redif etrafında kurulmuş bir edebi meclistir ve bu mecliste, Çankırı’nın sesi yeniden yankılanmaktadır. Bu üçlü, şiir ve nazireler, Çankırı’nın şiirsel belleğinde yankılanan bir sohbetin de temsilcisi gibidir.
Özellikle:
- Şairlerin üslûp farkları,
- Redifin işlevi ve ortak temanın dönüşümü,
- Benim katkım ise, hem biçim hem duygu açısından özgünlüğü,
- Zamanlar arası bağ ve Çankırı’nın edebî belleğiyle ilişkisi,
İşte bu unsurları içeren, daha kapsamlı ve cönke yakışır bir değerlendirmedir.
Sabri Baba’nın şiiri, onun yalın dilinin yanında içli bir yakarışla başlar; sevdaya düşmüş bir âşığın acısını, teslimiyetini ve dua gibi yükselen sesini taşır. Cünûnî, aynı redif etrafında daha tasavvufi, daha zarif bir üslupla cevap verir; onun dizelerinde güzellik ilahî bir lütfa dönüşür, “küçücek” artık, sadece bir sevgili değil, cennetle özdeşleşen bir varlıktır. Sadık Softa ise bu diyaloğa hem biçimsel sadakati hem de çağdaş bir duyguyla katılır. Onun şiiri, hem halk edebiyatının ölçülü yapısına sadık kalır hem de bugünün insanına seslenir. “Yakarsın, yıkarsın, gönül kırarsın” gibi dizelerle hem klâsik söyleyişe hem de güncel bir içlenişe yer verir. Bu nazire, geçmişle bugünü buluşturan bir köprü gibidir.
“Küçücek” redifi, her üç şairin elinde farklı bir anlam kazanır: Sabri Baba’da bir YAKARIŞ, Cünûnî’de bir ÖVGÜ, Sadık Softa’da bir İÇSEL DİRENİŞ ve TESLİMİYET…
Bu dönüşüm, nazire geleneğinin ne kadar canlı ve esnek olduğunu göstermesi bakımından da dikkat çekicidir. Bu, sadece bir edebi örnek değil; bir zamanlar ötesi sohbetin, bir memleketin şiirsel hafızasının ve bir geleneğin yeniden yaşatılmasının belgesidir. Sabri Baba’nın sesiyle başlayan bu çağrı, Cünûnî’nin cevabıyla derinleşir, Sadık Softa’nın gönül ürpertisiyle tamamlanır.
14.10.2025
Sadık SOFTA

