VEFATININ 17. YIL DÖNÜMÜNDE FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Fazıl Hüsnü Dağlarca Kimdir?
Fazıl Hüsnü Dağlarca (26 Ağustos 1914, İstanbul – 15 Ekim 2008, İstanbul), Türk edebiyatının en üretken ve etkili şairlerinden biridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde doğan Dağlarca, 2007 yılına kadar 60’tan fazla şiir koleksiyonu yayımlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin en çok eser veren şairi olarak tanınmıştır. Şiirleri, insanlık, barış, savaş, çocukluk, doğa ve vatan sevgisi gibi evrensel temaları işler; toplumcu bir bakış açısıyla insana ve hayata derin bir saygı duyar. Hiçbir edebî akımdan veya şairden etkilenmeden bağımsız bir üslup geliştirmiş, sanatını “Hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir.” diye özetlemiştir. Türkçeye olan sevgisini “Türkçem, benim ses bayrağım” sözüyle ifade etmiş, Türk Dil Kurumu üyesi olarak dil devrimine katkıda bulunmuştur.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Süvari Yarbayı Hasan Hüsnü Bey’in oğlu olarak İstanbul’un Akaretler semtinde dünyaya gelmiştir. Çocukluğu ve eğitimi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde geçmiş; ilköğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan’da, ortaöğrenimini ise Tarsus, Adana ve Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamlamıştır (1933). 1935’te piyade subayı olarak orduya katılmış, Doğu ve Orta Anadolu ile Trakya’da 15 yıl hizmet etmiş, ön yüzbaşı rütbesiyle 1950’de emekli olmuştur. Askerlik sonrası 1952-1960 yılları arasında Çalışma Bakanlığı’nda iş müfettişi olarak çalışmış, aynı dönemde İstanbul Aksaray’da “Kitap” adlı kitap evini açarak yayıncılığa adım atmıştır. Ocak 1960-Temmuz 1964 arasında Türkçe adlı aylık dergiyi çıkarmış, şiirlerini Varlık, Yeditepe, Türk Dili gibi pek çok dergide yayımlamıştır. İlk yazısı 1927’de Yeni Adana gazetesinde bir hikâye olarak çıkmış, 1933’te İstanbul dergisindeki “Yavaşlayan Ömür” şiiriyle adını duyurmaya başlamıştır. 1955-56 Yeditepe Şiir Armağanı’nı Âsû eseriyle kazanmış, 1967’de ABD’deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından “En İyi Türk Şairi” seçilmiş, Struga Şiir Akşamları’nda Altın Çelenk Ödülü almıştır. 1971 Nobel Edebiyat Ödülü için Pablo Neruda ile birlikte aday gösterildiği 2022’de İsveç Akademisi arşivlerinin açılmasıyla ortaya çıkmıştır. 94 yaşında zatürre nedeniyle hayatını kaybetmiş, Kadıköy’deki evini müze vasiyetiyle belediyeye bağışlamış ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir. Ölümünden sonra evinde bulunan şiirleri “Kaçaklar” başlığı altında üç kitapta toplanmıştır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiirini yalnız şiire ve destana adamış, düz yazıdan uzak durmuş bir şairdir. Toplumculuğunun temelinde insan hayatına duyduğu saygı yatar; bu yüzden hiçbir akımdan etkilenmeden kendi yolunu çizmiştir. Şiirleri, destansı bir üslup taşır; vatan, bağımsızlık ve çocuk temalarını sıkça işler. Türk şiirinin “büyük şairi” olarak anılır, eserleri evrensel bir çağrışım yapar. “Türkçeyi sevdiğini daha Türkçe söyleyememek” diye Atatürk’ün dil devrimine dair düşüncelerini dile getirmiş, Türkçeyi “ses bayrağı” olarak yüceltmiştir. Eserleri, savaş karşıtlığı, doğa sevgisi ve çocuksu bir masumiyetle doludur.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiir kitapları, 1935’ten itibaren yoğun bir üretkenlik gösterir. Başlıca eserleri şunlardır:
1935: Havaya Çizilen Dünya (İlk kitabı)
1940: Çocuk ve Allah (En ünlü eserlerinden biri, çocuk ve ilahî temalar)
1943: Daha
1945: Çakırın Destanı
1945: Taş Devri
1949: Üç Şehitler Destanı
1950: Toprak Ana
1953: Anıtkabir
1955: Âsû (Ödül kazanan kitap)
1960: Özgürlük Alanı
1963: Türk Olmak
1965: Çanakkale Destanı
1973: Gâzi Mustafa Kemal Atatürk
1981: Güneş Doğduran
2007: İçimdeki Şiir Hayvanı (Son kitabı)
Bunların yanı sıra İstiklâl Savaşı serisi (Samsun’dan Ankara’ya, İnönüler vb.), Bağımsızlık Savaşı dizisi gibi destansı çalışmalar yapmıştır.
En Bilinen Şiiri: “Mustafa Kemal’in Kağnısı”
Dağlarca’nın en ünlü şiirlerinden biri, İstiklal Savaşı’nı ve Atatürk’ü konu alan “Mustafa Kemal’in Kağnısı”dır. Bu şiir, kağnısındaki Elif adlı öküzün ve Mustafa Kemal’in cepheye mermi taşımasını destansı bir dille anlatır, vatan sevgisini simgeler.
İşte tam metni:
MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla,
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal’in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafifletir, inceden inceden.
İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti,
Niceden, niceden.
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez,
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
Nasıl dururdu Mustafa Kemal’in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere, iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı, bacım,
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik,
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden. (Fazıl Hüsnü DAĞLARCA)
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirleri, bugün hâlâ okullarda ve edebiyat çevrelerinde okunmakta, Türk edebiyatının klasikleri arasındadır.
Rahmet ve minnetle anıyoruz..
15 Ekim 2025
M. Hüseyin OĞUZ




