DEVLET Mİ MİLLET İÇİN, MİLLET Mİ DEVLET İÇİN?
Devletin işlevi göz önüne alındığında, herkes kendi zaviyesinden tanımını yapmaktadır. Lâkin, devlet denilen yapı, “Bir arada yaşamaya karar vermiş toplulukların (milletlerin) ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan organizasyonun hukukî adıdır. ”
İhtiyaçlar zaviyesinden bakıldığında, insanların yaratılıştan elde ettikleri hakları, aynı zamanda temel insan hakkı olarak ihtiyaçlarıdır. Bu ihtiyaçları yerine getirmek, devletin sorumluluklarıdır. Bir devletin gerçek gücü sorumluluklarını yerine getirdiğinde ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan ele alındığında; devlet, millet içindir söylemi, kuvvetli bir söylem olarak görülmektedir.
Devlet, “müesses nizam” olarak millet hayatında varlığını hissettirdiğinde ise, devletin bekası için yani devletin varlığının sürdürülebilmesi için, “millet, devlet için vardır” esası kabul görmektedir. Elbette, küresel anlayış, bu tanımı ret eder. Çünkü, dünyada yaşayan her insanın ihtiyacını belirleme de, ihtiyaçlarını karşılama da, küreselcilerin takdirinde olması gereğini düşünmektedir.
İnsanların, yaşantı yoluyla elde ettiği değerler etrafında yaşaması ve yaşantısı ile kendi hukuklarını belirlemesini, küresel güçler kabul etmemektedirler. Bu iddiasını sürdürenlere karşı amansız bir mücadele içinde olduğu, dünyanın bugünkü fiilî durumu ile görebiliyoruz.
Ulus devletlerin veya bir diğer deyişle “millî devletlerin” varlığı, küreselcilerin hesaplarını altüst etmektedir. Bu sebeple,19. asrın sonundan itibaren ulus devletlerin varlığına kast edilmesini anlamlandırmak mümkündür. Sömürgecilik tarihi incelendiğinde, küreselci anlayışın insanlığa ve millî devlet varlığına kast ettiğini anlamak mümkündür.
Özgün bir kültürün egemen olduğu millî bir devlet; tehdit ve tehlikelerin geleceği bütün noktaları, güvenlik politikaları ve geliştireceği stratejilerle etkisizleştirir. Bu meyanda, can ve mal güveliğini sağlamak üzere, millî güvenlik politikaları geliştirir. Bu politikaları önce milletin bizatihi kendisinin onayına, daha sonra da, egemen devlet olarak diğer devletler nezdinde deklere eder. Bunu egemenlik hakkı olarak görür. Buna müdahale edildiğinde, milletin gücünü temsil eden kurumlarını devreye sokar.
Bazen sınırlarını sınır ötesinden korumak zorunda kalabilir. Bazen de, ittifak edeceği milletlerde ortak egemenlik alanları ve bunun gereği stratejiler uygulayabilir. Ortaya milletin iradesinin tecellisini sağlayabilmek üzere, milletin re’yi ile icra-ı devlet için hükümetler kurulur ve yetkilendirilir. Bu yetkilenme, milletin devletini korumasının hukukudur. Sağlık, yaşam, eğitim, kendini geliştirme, barınma, güvelik, ekonomi, gibi hususlar, devletin vatandaşına karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklarıdır. Yani devlet, millet içindir.
Devletin işleyişini sürdürebilir bir zeminde ve istikrarlı, oturmuş bir yapı için, vergi vermek, devleti yöneten erkleri; adalet, ordu, hükümet gibi olguların güçlenmesine bizzat katkı sağlamak, askere gitmek, milleti ve devleti kaynaştıran, dayanışma ruhunu ve kültürel yapıyı oluşumunu sağlamak vatandaşlık görevidir. Bunlar, aynı zamanda, milletin devlet için olması iradesidir.
Türk devlet geleneğine baktığımızda, dört temel kaide üzerinde bina edildiğini görmekteyiz. Adalet, hakikat, meşveret ve liyakattir. Tarihimizdeki şanlı sayfalardan elde edeceğimiz tecrübelerle sabittir ki, devletimiz bu dört kaide üzerine oturtulduğunda, zeval görmemişlerdir. Ne zamanki, devletimizde bu temellendirilen esaslarda zayıflama taviz ve tezyif olmuş ise, devlet sadece bir zümrenin veya bir kişinin iradesini temsil etmiştir. Yani devlet, milletini unutunca; millet de devletini yalnız ve sahipsiz bırakmıştır. Hezimet ve zillet, böylece devreye girmiştir.
Devlet, idari ve siyasi zafiyet gösterdiğinde ise, düşmanın açık hedefi haline gelmektedir. Devleti de, millet savunma kudretinden uzaklaşmakta, araya giren güvensizlik ise, çürümeyi, yozlaşmayı, dayanışma ruhunun kaybını ve beraberinde, düşmanın açık hedefi olmaktadır.
Buradan şu sonuca varabilmekteyiz: Millet olarak, devlet-millet bütünlüğü içinde, hem devlet millet için olmalıdır, hem de, de millet devlet için olmalıdır.
Bugün içimizde ihanet şebekelerinin bu denli pervasızlığını seyretmemizdeki temel saik, devletin bütünlüğünün tartışılır hale getirilen siyasi süreçlerdir. Canını feda etmekten çekinmeyen insanların ekseriyette olmasına rağmen; devletin bir zümreye, bir partiye ve bir politikanın ekseninde hükümet etmiş olması şeklinde anlaşılmaktadır.
Oysa siyasal partiler ve farklı inanç ve anlayışların rekabetinde, milletin takdirini alarak hükümet etmiş siyasi yapılar, seçimden sonra herkesi kapsayan bir devlet anlayışını icra etmeleri gerekmektedir.
Bugün içinde bulunduğumuz sıkıntının kaynağı da burada aranmalıdır. İç ve dış düşmanın varlığından bahsedebiliyoruz. Dış tehditlere açık hale gelmişiz. Ekonomik ambargolarımız var. Sınırlarımızın güvenliği tartışma konusu edilmektedir.
Bütün bunlar; “devlet ,millet için olmalıdır.”, millet de devletine sahip olmalıdır düsturunun zayıflamasından ötürü yaşanmaktadır. Herkes, üzerine düşeni yapmalıdır. Zira Türk milleti, devletinin de teminatıdır. O aç yaşar, susuz yaşar, yoksul yaşar; ancak, devletsiz yaşamaz.
Nesim YALVARICI
Eğitimci / Badminton Millî Takım Antrenörü