Mount Ararat and the Yerevan skyline in spring
IĞDIR’A MEKTUP
Toprağım nefesim ilk sesim Iğdır
Hem neşem hem yasım hicranım Iğdır
Doğduğum yer ata ana ocağım
hem sılam, özlemim, vatanım Iğdır
Can dostlarım çocukluğum merhabalar …
Konu Iğdır olunca kaderimiz olan doğduğumuz yer, dümdüz uçsuz bucaksız yemyeşil ova canlandı gözlerimde…
Başı karlı Ağrı dağı karşımızda beyazlar giyinmiş nazlı bir gelin misali anılarımızda…
Baş tacımız Iğdır ve Ağrı bir bütün…
Etrafında dağlar içinde yeşil bağlar olan bereketli toprakların diyarı; her mevsimin, her ayın, her günün her anın ayrı hikayesi var.
İlk çocukluk yıllarımız yolları açtı, gel dedi.
Üç yaşlarındaydım çok sevdiğim nenemle dedem abdest alırken onların sularını taşımak bana en güzel görev gelirdi o zamanlar…
Sabah ezanından önce onlar uyanır bahçeye çıkarken ben de onların peşinden yanında onlara su taşırdım çok mutlu olurdum.
Bahçede en çok yıldızlara bakardım dedem, hepsinin yöresel adları ve hikayelerini anlatırdı severek dinlerdim.
Nenem, kasidelerle peygamberlerin ve imamların isimlerini anlatırdı.
Birkaç defa dinledikten sonra ben de kulaktan ezberledim soranlara anlattım.
Beş yaşında namazla, altı yaşında oruçla tanıştım.
Masal tadında Rüya gibi yıllar geçti…
İlk okuldaydım; üçüncü ya da dördüncü sınıfta okuyordum.
12 Kasım ilk okulunda okuyoruz kardeşlerimle beraber…
Rahmetli kardeşim küçük birinci veya ikinci sınıfta… Teneffüs zili çaldı, çıktık bahçeye kardeşimi birkaç çocuk sıkıştırmış dövüyorlar! Görünce hemen ayırmaya çalıştım zoraki ayrıldılar dövenlerden birinin kulağı kanamış!
Ağlayarak müdüre söylemiş; galiba son dersti tören olacaktı, bütün sınıflar sıraya geçti. Kulağı kanayan çocuk beni şikayet etti; müdür beni çağırdı, bana hiçbir şey sormadan yüzüme bir tokat attı! Korkudan işemişim! O kalabalıkta hem canım yanmış hem utanmışım!
Koşarak eve geldim kitaplarım okulda kaldı.
Oysa kardeşimi dövenler ödüllenmişti…
O zamanlar ya sıra dayağı vardı ya da sormadan dinlemeden tokatlar…
İlk okulun arkasında büyük kavak ağaçları olan bahçe vardı (kalemelikler) derdik.
Her resim dersinde okulun arkasında bahçede Ağrı’ya bakan manzara resimleri çizerdik gönlümüzce; her resim dersinde hepimiz bir ezgi kervanına takılırdık sessizce…
Resim dersleri çok zevkliydi teneffüs zili çalınca toparlanıp sınıfımıza koyardık resim defterlerimizi; oyuna dalardık kelebekler misali…
Okulumuz Iğdır’da ilk yapılan okuldu.
Dedemlerin zamanında yapılmış; sanırım 1933 yılı olmalı. Aynı okulda babam, amcam, kardeşler – torunlar nesiller boyu… Taş Mektep olan okulumuzun döşemeleri tahtaydı çok sağlam bir yapıydı.
1962 depremi olduğunda okullar açılalı henüz bir hafta olmuştu. Aynı gün Kızılay devreye girdi; barakalar, çadırlar kuruldu. Okul eğitim yaşam hiç aksamadı, birkaç ay barakada ders gördük; sonra yeniden sınıflarımızda eğitime devam ettik.
Evden yürüyerek okula giderdik.
Bazı günler koşarak teneffüste eve gidip yiyecek bir şeyler alırdık, birbirimize paylaşırdık elimizde ne varsa…
En çok bizim bahçeden ham meyve alıp kaçardık okula, bize çok tatlı gelirdi, paylaşım çok güzeldi…
O zamanlar evlerde su yok, gün boyu her iş bahçede yapılırdı, ekmek yemek çay…
Bahçenin bir bölümü hayat olarak bilinir sabah akşam sulanarak süpürülür kilimler yayılır sofralar kurulurdu hayatta; her düzenek kurulur suyla ilgili olarak birkaç kap depolanırdı…
Her bahçede “su taşı“ vardı, suyu damıtır, çok lezzetli olarak içerdik…
Şehir suları kesilince zorda kalmasınlar diye pompa denilen su tulumbaları kurulur, susuzluk çekilmezdi.
Ayrıca her evin önünden geçen tertemiz arklar vardı; yollarda etrafı ağaçlı yaz kış yeşil serinlik üflerdi; karaağaçlar, akasyalar…
Karaağaçlarda mutlaka leylek yuvaları olurdu onların ötmesine “Hacı leylekler namaz kılıyor, hactan gelmişler.” diye kurgular kurardım.
Çocukken çarşı işleri, çarşıdan ekmek almak benim görevimdi.
Evlerde fırın yoktu; rahmetli annem pasta yapınca evden fırına götürürdük pişsin diye…
Dönerken tepsi başımda eve doğru ilerliyorum, gözüm ağaçlarda leyleklere bakıyorum, birden küt! Yerdeyim
Gözümden yıldızlar uçuyor
Karşıda dayımın dükkanı var; koştu geldi, yardımcı oldu. Rahmetli tepsi bir yanda, ben bir yanda toparlanıp eve gittim.
Ondan sonra asla leyleklere bakarak yürümedim.
İlkokul beşinci sınıfta kilim dokumasını öğrendik; sınıfta öğretmenlerimiz el işi dersinde kızlar dikiş örgü dantel kilim vs…
Erkekler ağaç işleri marangozluk oymacılık gibi erkek işleri öğrendiler…
İlkokul bitti.
Ortaokulu Iğdır lisesinde okudum, yeni binanın ikinci veya üçüncü yılıydı…
Ortaokul 2. sınıfında dünyam karardı.
Rahmetli annemin acısı içime oturmuştu…
Gencecik yaşında bizleri bırakıp göçmüştü öteki âleme; henüz otuz beş yaşında güzeller güzeli annem yoktu artık…
Annen varsa her şeyin var, annen yoksa hiç bir şeyin yok.
Onun acısıyla baş başa kaldık sekiz kardeş bir baba.
Zor yıllar kapıda, varlık içinde darlık…
Varlık içinde zorluk hakimdi…
İşte o yıllarda küçük terzi oldum.
Küçük öğretmen oldum.
Bildiklerimi bilmeyenlere öğretmeye çalıştım.
Güneşten önce erken kalkmaya alıştım.
Çok zor da olsa sonunda başardım
On üç yaşında Kur’an dersleri veriyorum.
Küçük terzi kendime ve yakınlarıma derken özümle barış halinde çevremdeki her şeye herkese yardım elimi uzattım karşılıksız çıkarsız yardımlarla yarıştım.
Ortaokul bitti, liseye başladım. Önlük kumaş almaya yetecek kadar param olunca hemen önlüğümü yakamı diktim.
Siyah önlük, beyaz yaka başımızda şapkalar liseli öğrenciler olarak okulumuzu en iyi şekilde temsil ediyoruz.
Bando takımında trampet çalıyorum.
Bando kıyafetimi yine kendim diktim.
Beyaz süslemeler, beden eğitimi öğretmenimin çok hoşuna gitmiş, takımın hepsinin süslemelerini yapmıştım, büyük bir zevkle…
Lise üçte bayram törenlerinde bayrağı taşıma şerefine erişmiştim
Çok mutlu ve onurluyum…
Lise bitti öğretmenlik başladı.
Kısa süreli okuduğum ilkokulda birinci sınıfa sınıf öğretmeni olarak girdim.
Devam ederken bankalara da müracaat etmiştim
Ortaokul öğrencilerine Fransızca dersleri veriyordum, ücretsiz…
Okul tatilinde bankadan istek geldi.
Derken, bankacı oldum…
Her sabah yürüyerek bankaya gidiyorum çalışmaya…
O zamanlar bankalarda önlük zorunluluğu vardı hemen diktim.
Kadınlar tayyör veya önlük etek boyu diz altı; erkekler takım elbiseli kravatlı…
Memurlar, giyim kuşam yasasına uymak zorundaydı.
Ve güzel Iğdır, aylardan Eylül, mevsimlerden sonbahar veda başlıyordu; sana yavaş yavaş iki ay içinde elveda Iğdır dedim, İstanbul‘a geldim …
Sana hasret sana hicran o gün bu gündür bitmedi çocukluk yıllarım sende
Senin hasretin bende yıllandı uzun yıllar…
Bağrında şehidim var.
Anam, babam, kardeşim var.
Hem neşem hem gözyaşımsın aşikar…
Evimizde, soframızda ekmeğimizi paylaştığımız sinsi dostlar tuzaklarla…
Av programı hazırladılar, kalabalık gruplar ava hazırladılar seni…
Oysa av sendin canım kardeşim! Seni Ağrı’nın eteklerinde ava giderken avladılar, Ah Iğdır ah!!!
Merdin de çok namerdin de…
Her şehit haberi alınca yaram kanar, taze taze berrak yeniden bayrakça al kırmızı…
Bayraklaşan yiğidim de bağrında bayraklaşmış
Ah Iğdır Ah!
Bacımın acısıyla gelmiştim yine her taraf taş yığını derme çatma sağlıksız binalar; nerde o eski Iğdır canım bahçeli evler…
Arklar, çaylar, kanallar yok hava kirliliği çok…
Keşke bu halini hiç görmeseydim eski bahçeli düz ayak evlerinde yaşıyorsun hayalimde çocukluğumun en mutlu günlerinde
Teyzemin evinin önünden büyük bir çay akardı maalesef şimdi hiçbir şey yok
Havalar sıcak tüm komşularımızla kilim halı battaniye yıkardık yıkanırdık üstümüzde kururdu giysilerimiz kilimler öğlene kururdu…
Öğlenden sonra sinemaya giderdik komşularla…
Şimdi ağaçsız, susuz, arksız çaysız Iğdır…
Oysa bir ağaç 40 ton toz yutuyor bir yılda.
Su olmazsa ağaçlar olmaz! Ağaçsız yerde sağlık olmaz yazık ki şehrin can damarlarımız olan su ve ağaçların yok olması, içinde yaşayan canların sağlıklı olmasını engeller.
Dileyim odur ki, yeniden can suyu olan çaylarımız arklarımız ağaçlarımız yeşil Iğdır’ımıza can versin.
Kanallarımız hayat versin bereketli ovamıza…
Son gelişimde ne acıdır ki nenemin dedemin evlerini bulamadım.
Canım bahçemiz yok artık…
Yerinde ucube bloklar yer almış,
Annemin ata ocağını hiç bulamadım.
Tamahkar ellerde şehrin her tarafı taş devrini yaşarken,
Sana gelen yıllarım yollarım hep bağlı,
Sen hem kopamadığım çocukluğumsun…
Erişilemezimsin hem yakın hem uzak.
Ah Iğdır Ah uzaktaki yakınım,
Hayallerim hayal bahçem,
Saf temiz masum yıllarım,
Ne senden kopabilirim…
Ne sana gelebilirim…
Uzaktaki sevgilim vatanım toprağım,
Hasret dolu gözyaşım,
Düşlerimde baş tacım,
Ah Iğdır Ah!
Sende ölmek bile güzel,
Hasretinle döktüm gazel,
Sıkça rüyalarıma gel,
Gençlik baharım Iğdır’ım…
Düşlerimde bahçemdeyim,
Ömrün bahar demindeyim,
Bahçeli evlerindeyim,
Rüyamın süsü Iğdır’ım…
Şimdi her şey uzak bana,
Beni bence anlasana,
Gelsem hayal kırıklığı,
Kalbimde bin cam kırığı…
Ah Iğdır ah sözün özü,
Nihayetin ağlar gözü,
Hasretinle yanar özü,
Sözüm sohbetim Iğdır’ım…
Bitmez hasretim Iğdır’ım…
28.10.2025
Nihayet AĞÇAY

