İSTANBUL’UN FETHİ İLE DÜŞÜNDÜKLERİMİZ
29 Mayıs, kutlu tarihlerden biri olarak kutlana gelmektedir.
İstanbul, Bizans’tan Osmanlı’ya geçmiştir ve Batılılar bu tarihi, ÇAĞ KAPATIP YENİ BİR ÇAĞ AÇAN TARİH olarak belirlemiştir. Batılılara göre ORTA ÇAĞ bitmiştir, artık YENİ ÇAĞ başlamıştır.
Yüzbinlerce Türk vatan evladının şehitliği ve gâziliği sayesinde İstanbul fethedilmiştir. Ulubatlı Hasan, yüzbinlerce kahramanın sembolü, dev bir şahsiyettir. O, vazifesini ibadet vecdi içinde yapmıştır.
Fetihle birlikte İstanbul, artık Bizans değildi. Bununla birlikte, resmen olmasa da uygulamalarla kısmen Bizanslığını devam ettirdi demek, yanlış olmaz kanaatindeyiz.
***
Fatih unvanlı Sultan Mehmet;
- Ceneviz ve Venediklilere deniz ticaretinde büyük ayrıcalıklar verdi. Bu ayrıcalıkların (kapitülasyonların), sonraki süreçte Türk milletinin zararına artmasına ve güçlenmesine zemin hazırlandı.
- İspanya’dan İstanbul başta Osmanlı ülkesine getirilen Musevilerle ticaretin gayri millîleştirilmesi güçlendirildi. Bürokrasi ve siyasette Türk ve Müslüman olmayanlar artırıldı ve güçlendirildi.
- Fatih Kanunnamesi’ndeki, “Evladımdan her kimseye saltanat müyesser ola (devletin başına geçerse) karındaşların (kardeşlerini) nizamı alem için (devletin yaşaması için) katletmek (öldürmek) münasipdir.” ifadesi ile Türk töresi ve İslâm inancında bulunmayan bir düşünce, yüzyıllarca yaşatıldı ve uygulandı.
- Sultan Mehmet tarafından Çandarlı Halil Paşa’nın önce gözlerine mil çektirilmesi, sonrasında da idam ettirilmesi ile TÜRK DEVLET ANLAYIŞI yok edildi. Ertuğrul Gâzi – Şeyh Edebalı, Osman Gâzi – Dursun Fakih dörtlüsü ile birlikte kurulan Osmanlı’daki TÜRK DEVLET ANLAYIŞI yıkıldı. Rum, Ermeni, Musevi ve diğer azınlıklıkların siyasette, ticarette, bürokraside hakim olduğu devlet anlayışına önem verildi. Bu devlet anlayışı, Yavuz ve Kanuni dönemlerinde güçlendirildi, tescil edildi ve EMEVİ DEVLET ANLAYIŞI, TÜRK DEVLET ANLAYIŞI yerine öne çıkarıldı.
- Devlet, Türksüzleştirildi. Devlet yönetiminde Türk’ten ziyade azınlıklar etkin kılındı. DEVŞİRME adı altında Rum, Ermeni, Musevi ve diğer azınlıklar siyasette, bürokraside ve ticarette etkinleştirildi. Türklerin zararına bu olumsuz özellikler Atatürk dönemine kadar sürdü. Millî Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yeniden millî devlet anlayışına geri dönme başarılsa da, Atatürk’ün vefatından sonra, yeniden EMEVİ DEVLET ANLAYIŞI kendini göstermeye devam etti. Arap hayat tarzı, İslamiyet olarak algılandı / algılatıldı.
***
Atatürk ve arkadaşlarının bilinçli ve ufuklu tarih anlayışları ve uygulamaları ile Bizans kırıntıları ile dolu İstanbul’un yerine bozkırda yeniden filizlenen Ankara başkent yapıldı. Ankara, devletin aslî ögesi Türk’ü yansıtarak TÜRK DEVLET ANLAYIŞI’nı yeniden canlandırdı.
Günümüz ülkesindeki sinsi kavgaların önemlilerinden biri de bununla ilgilidir. İstanbul’u öne çıkarmak ve Ankara’nın başkentliğini zaman içinde yok etmektir. Çandarlı Halil Paşa’yı idam ettirenlerin günümüzdeki temsilcilerinin son yarım yüzyıldaki uğraşılardan biri de budur. Başkent Ankara dururken, İstanbul’un ticaret ve ekonomi merkezi yapılmak istenmesi; çoğu bankaların, hatta Merkez Bankası’nın İstanbul’a alınması girişimi ve bu türden faaliyetlerin artırılması oldukça manidardır, inancındayız.
Kanal İstanbul Projesi, Batılılılarca İstanbul’un ÖZERK BÖLGE ilan edilme gayretlerinin de bu kapsamda dikkatlice düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz.
***
Tarihte yaşanmış olaylar arasında köprüler kurmak, aydın insan olmanın özelliklerinden sayılmalıdır.
Fatih – Çandarlı uyuşmazlığı, kapitülasyonlar, azınlıklara ayrıcalıklar, Türksüzleştirme, Emevi devlet anlayışı, devşirmeler vb. kavramların içerdiği anlamları değerlendirme ve çözümleme yapabilmek için tarih bilgisine, tarih bilincine ihtiyaç vardır. Liyakatli, vicdanlı, tarafsız, ufuklu tarihçilerin yazıları, yansıtılan belgeler çok önemlidir. Ve gerçeği görmek isteyen araştırmacıları ve meraklıları beklemektedir.
Göz boyamak, aldatmak amacıyla içi boş ve samimiyetsiz dinî ve millî söylemlere kananlara yazıklar olsun! Menkıbeler, mahalle efsaneleri, içi boş ve asılsız dinî kıssalardan ziyade; tarihteki olayların sebep – sonuç ilişkilerini daha gerçekçi anlamak isteyenlere ise ne mutlu…
Tarihî olaylar ve tarihî şahsiyetler hakkında köprüler kurarak dünden bugüne gelebilenler, bugünden de yarına kolayca geçebilirler. Aksi takdirde, bu yazılanlar, tarihin sayfalarından yüzlerce yıl sonrasına birer öğüt olarak kalır.
Aynen, Sümer tabletlerinden günümüze seslenen mesajlar gibi…
***
Türk milletinin değerlerinin yaşatılması uğrunda şehit olan milyonlarca kahramanın manevî huzurlarında tazim ederiz.
Hepsinin de ruhları şâd, mekânları cennet olsun!
Ahmet KIYMAZ