MEZAR DEYİP GEÇMEYİN!
Mezarlıkların oluşması defin geleneğiyle ilgilidir ve Kur’an’a göre bu geleneği başlatan Hz. Âdem’in oğlu Kābil’dir (bk. HÂBİL ve KĀBİL). Ölüleri gömmek için özel bir alan tahsisine daha çok yerleşik toplumlarda rastlanır; ancak göçebelerin de geçici olarak kaldıkları arazilerde belli bir alanı bu amaçla kullandıkları görülmektedir. Arkeoloji terminolojisinde “nekropolis” (Gr. “ölüler şehri”) denilen eski mezarlıklar kültüre, bölgenin coğrafî ve jeolojik yapısına, inşa malzemesi türüne göre çeşitlilik gösteren yer altı veya yer üstü mezarlarından meydana gelir. Muhtemelen en eski mezarlıklar genelde, dikilmiş dört blok taş üzerine konulan yassı taşların şekillendirdiği Yontma Taş ve Cilâlı Taş dönemlerine ait dolmenlerin bulunduğu alanlardır. Mısır’ın Sakkāre ve Cîze piramit bölgeleri yer üstü, Krallar vadisi yer altı nekropollerinin en ünlüleridir.
Mezopotamya’da Sümerler’e ait Ur kral mezarları, Miken oda mezarları, İran ve Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki kaya mezarları ve Roma’daki Hıristiyan katakompları diğer ünlü nekropollerdir.
Mezar daha çok toprak üstünde kalan yapısıyla önem taşır ve ziyaret edilebilmesi için üzerinde yerini ve ait olduğu kimseyi belirleyen bir alâmetin bulunması gerekir; bu sebeple dayanıklılığından dolayı genellikle taş kullanılmıştır. Geleneğin ne zaman başladığı hakkında kesin bilgi yoktur. Eski Ahid’de Hz. Ya‘kūb’un, zevcesi Raşel’in kabri başına bir taş diktiğinden (Tekvîn, 35/20), aile kabirlerinden (Samuel, 17/23; I. Krallar, 13/22-30) ve türbelerden (Eyub, 21/32) söz edilir.
Türk kültür tarihi açısından büyük önem taşıyan ve Türkistan’ın (Orta Asya’nın) çeşitli bölgelerinde büyük mezarlıklar oluşturacak derecede çok sayıda bulunan kurganların (mezar üzerine toprak yığılarak yapılan küçük tepe, tümülüs) üstüne taş dikmek bir gelenekti. Bu mezar taşlarının bir kısmında kitâbeler de bulunuyordu. Orhon yazıtlarının aslında Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan’a ait anıt mezarların taşları olduğu bilinmektedir.
Çin kaynaklarında Türkerin kabir üzerine bir bina (bark) yaptıkları, duvarlarına ölünün şahsını ve hayatta iken katıldığı savaşları gösteren sahneler resmettikleri ve onun kimliğini bildiren yazılı işaretler diktikleri belirtilmektedir (Kafesoğlu, s. 326-327). Mezarın üstüne çadır kurulması ve ölünün hayatta iken öldürdüğü kişi sayısınca balbal dikilmesi gelenekti. Türklerin İslâmiyet’i kabulünden sonra çadırlar kümbet, balballar âbidevî mezar taşları şeklinde kendini göstermiştir (bunların en güzel örneklerinin bir arada bulunduğu Ahlat Mezarlığı için bk. AHLAT).
Aslında yeryüzündeki yaşamış ve yaşamakta olan medeniyetlerin tümünde, defin ritüelleri ve mezarlık kültürü mevcuttur.
Bu hususu durup dururken neden yazdım. Çünkü antropologlar, etnologlar, arkeologların üzerinde titizlikle çalıştıkları alan mezarlıklardır. Mezarlıklar, milletlerin coğrafyada bıraktığı izler ve vurdukları mühürlerdir. Aynı zamanda, mezarlar, kültürel ve dinî form taşıması sebebi ile bir milletin varlığına işaret eden mihenk taşlarıdır.
Bir coğrafyanın hangi millete ait olduğu hususunu mezarlar belirlemektedir. Yani tarihin şahitleri olan bakiyelerdir.
Bugün Anadolu’nun medeniyetler ve kültürlerin beşiği olmasını sağlayan en önemli tarihi belgeler, mezarlıklar değil midir? Elbette…
Ne var ki, bölücü terör örgütü desteğini arkasına alan, yada onu doğrudan ve dolaylı yollarla finanse eden, lojistiğini sağlayan Yahudilerin, Anadolu coğrafyasında, Kürt vatandaşlarımızın arkasına saklanmalarının gerisinde, varlıklarını haklı gösterecek bir gerekçelerinin olmamasıdır. Bu coğrafyada İbrani kültürünü temsil eden bir tek mezar bulamazlar… Ermenilerin kılığına girerek kendilerine Pakraduni, Keldani, Nesturi diyen kripto Yahudiler, Ermenilerden medet ummaktadırlar. Onlara ait mezarlıkları kendilerininmişçesine hareketle varlıklarının meşruiyetine dünya kamuoyunu inandırmaya çalışmaktadırlar.
Eş zamanlı olarak, İran’ın batısında, güney Azerbaycan’da, yerleştirmeye çalıştırdıkları Yahudilerin öncü kuvvet (Piyoner) Kürtlerin, Tebriz, Hoy, Urmiye ve hinterlandında tarihi otuz seneyi geçen bir tek mezarı ve mezarlıklarının olmadığı halde bölgede konuşlandırılmaları, tarihin akışına etki ederek insanları yanıltmaya çalışmaktadırlar. Oysa binlerce yıllık Türk mezarlıkları bütün haşmeti ile “kümbet” şeklinde mevcudiyetini korumaktadır.
Mezar deyip geçmeyelim. Eğer mezarınız bir coğrafyada varsa, tapunuz mevcut demektir. Veraset hakkınız bakidir. Günü geldiğinde intikali gerçekleştirmek yeni nesillerin görevleridir.
Nesim YALVARICI
Eğitimci / Badminton Millî Takım Antrenörü