Yeni yerel seçimler ortamına girdik. 31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçimler için aday adayları ve adaylar ortaya çıkmakta. Aday adaylarının veya adayların profillerine bakıldığında, daha çok belediye faaliyetleriyle münasebetleri olan meslekler öne çıkmakta. Müteahhitler, mali müşavirler, emlakçiler, sendika temsilcileri, kuruyemişçiler…
Okumuş yüksek tahsilliler arasında ise avukatlar başı çekmekte; arkasından kamuda çalışmayan inşaat, harita, makine mühendisleri gelmekte… BU MESLEKLER İÇİNDE, AKADEMİSYENLER, TIP DOKTORLARI, ÖĞRETMENLER, KAMUDA GÖREVLİ YÖNETİCİLER YOK DENECEK DÜZEYDE. Kamu personelinin ya emekli olması ya da adaylık sürecinde görevinden istifa etmesi gerekmektedir. Çünkü, kamuda çalışan yüksek tahsilli, liyakatlı, ufuklu münevverlerin siyaset yapma hakkı, (adaylık süreci hariç) yasa gereği bulunmamaktadır. Bir taraftan kamuda görevli iken, diğer taraftan partilerin il, ilçe, belde teşkilatlarında görev alamamaktadırlar.
Bu nedenle, yasa gereği; il, ilçe, belde yönetim kurulu üyeleri de, esnaflardan, özel kurumlarda çalışanlardan oluşturulmakta. Kamu’da çalışan işçilere siyaset yapma özgürlüğü verilirken, il, ilçe teşkilatlarında görevlendirilmesi sağlanırken; kamuda çalışan memurlara ve uzmanlara aynı hakların verilmemesi geçmiş yılların ve günümüzün en önemli garabetlerinden biridir, kanaatindeyim. Durum böyle olunca; bilgi, bilinç, ufuk yönünden daha nitelikli insanların parti teşkilâtlarında görevlendirilmesi ve siyaset yapması imkânsızlaşmaktadır.
Şu ana kadar ortaya çıkmış ve kesinleşmiş aday adayları ile aday isimlerine baktığımızda, esas itibariyle aynı yapı ile karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Belediye faaliyetleriyle doğrudan münasebetli meslek gruplarından oluşan, başkanlıkları veya meclis üyelikleri seçimle onaylandığında, muhtemeldir ki, rantiye batağına gömülecek, kişisel çıkarları öne alacak bir profil yapılanması ile karşı karşıyayız.
ÇÖZÜM; HER ŞEYDEN ÖNCE SEÇİM SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİDİR. Önceki yıllarda da önemle vurguladığımız gibi, genel seçimlerde de, yerel seçimlerde de tercihli seçim sistemine geçilmesi elzemdir. İkinci önemli çözüm ise; kamu memurlarına da siyaset hakkının bir an önce verilmesidir. Bu amaca ulaşmak için çıkarılacak yasadan önce de, partilerin ve parti yöneticilerinin kendi çıkarlarını değil; milletin ve ülkenin çıkarlarını ihlasla öne almaları zorunluluktur. Aksi takdirde, millet aleyhine kısır döngü, devam edecek demektir.
***
AK PARTİ; ulaşım, savunma sanayi, kamuda dinî serbestlik ve rahatlık, inşaat sektörü vb. alanlarda büyük gelişmeler sağladı. Bunların hiçbiri yadsınamaz ve görmezden gelinemez. Bununla birlikte; bugünkü ekonomik krizde, FETÖ ve PKK teröründe, ateist gençliğin çoğalmasında ve insanların İslâm’dan uzaklaşmasında ve soğumasında da AK PARTİ iktidarlarının önemli yanlışlarının olduğu, artık daha aşikâr olmaktadır. Bu sorunların çözülmemesinde, hatta yeni sorunların katmerleşerek artmasında sebepler tek değildir. Çok olan sebeplerin başında, partili siyasetçilerden ve partili vatandaşlardan kimilerinin “Münafıklık” veya “Cahil Müslümanlık” emareleri, başı çekmektedir.
- “Peygamber bile, Mekke’ye girerken nefis yaptı. Biz, nefis yapmayacağız.”
- “Televizyonu yerden kaldırın. Başbakanımızın çıkacağı televizyon yere konmaz.”
- “Sayın ERDOĞAN, Allah’ın bütün isimlerini bünyesinde toplamış bir liderdir.”
- “Makara, Bakara”
- “Ak Partili olmak, Başbakanımıza nikâhla bağlı olmaktır.”
- ” Şanlıurfa’ya bahar gelmiş. Başbakanımızı karşılamak üzere tarih de coğrafya da kıyama kalkıyor.”
- “Sayın ERDOĞAN, ikinci bir Peygamber gibidir.”
- ” Allah, Sayın ERDOĞAN’ı; bizim başımıza nasip ettiği için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir.”
- “Recep Tayyip Erdoğan, zillullahı ruy-i zemindir. (Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir.)”
- “Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin ilelebet ezeli ve ebedi başkanıdır.”
- “Bunaldın mı? Önce Allah’a, sonra ona (Recep Tayip ERDOĞAN’a) sığın.”
- “Tayyip geldi de cahillikten kurtulduk. Müslümanlığı öğrendik. O gelmeseydi domuz, kedi kesip ineğe tapmaya devam edecektik. Ne mutlu ki, böyle bir Peygamber gibi başbakanımız var.”
Hatta, okuyucularımdan özür dileyerek edep sınırlarını aşan şu cümleleri hatırlatmak istiyorum:
- “Başbakanımızın b… bile mis kokar!”
- “Biz, bu milletin ….. koyacağız.”
- “Ben, onun g…. kılı olayım.”
***
Tek parti döneminde “Kâbe, sizin olsun, anıtkabir bize yeter.”, “Atatürk ekber, Atatürk ekber” , “Atatürk’ün tapkınıyız.”, “(Atatürk) Tanrı gibi görünüyor, her yerde.” söylemleri nasıl milletimizin temel değerlerine ters idiyse; yukarıdaki söylemler de, ziyadesiyle milletimizin temel değerlerine terstir. O dönemdeki rantiyeci ve yalakaların bu türden söylemleri ne kadar yanlış ise, günümüzdeki rantiyeci ve yalakaların söylemleri de o denli yanlıştır, yanlış kabul edilmesi gerekmektedir. Çünkü, bu türden yaklaşımlar, dinimizin temel prensiplerine, temel toplumsal ve kültürel dinamiklerimize aykırıdır.
Tablo, maalesef budur. Partili yönetici ve temsilcileri ile vatandaş düzeyindeki insanların bu türden yaklaşımların bulunduğu ülkemiz ortamında, Mevlid Kandili‘ni idrak etmekteyiz. Yukarıdaki türden söylem ve tavırları bulunan insanların bu türden düşünce ve tacırlarının ne düzeyde Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyesine uygun olup / olmadığını akl-ı selim insanlarımızın vicdanına bir kere daha sunmak gerekir, kanaatindeyim.
***
AK PARTİ iktidarları, ülkemize büyük hizmetler yapmıştır. Özellikle dindarların sosyal hayatında önemli kolaylıklar sağlamıştır. Bununla birlikte, ihlassız dindarların, hatta Müslümanlık şemsiyesi altında rantiyecilerin gelişmesi ve büyümesine de -belki istenmeden- zemin hazırlamıştır. Ülkemizin en önemli sorununun bu olduğu düşüncesindeyim. Çünkü, dinî söylemler önde bile olsa, ihlaslı ve liyakatlı dindarlar yara almıştır. Dolayısıyla, İslâm adı altında yanlış uygulamalar, dinin ve dindarların aleyhinde olmuştur.
Dinler arası diyalog, dinin tevhid anlayışının bozulmak istenmesi, liyakatsız din adamlarının İslâm’a zarar verici fetvaları, liyakatsız akademisyenlerin haddi aşan beyanatları da, özellikle AK PARTİ iktidarlarının döneminde palazlanmıştır. Bu gerçek, bugün net olarak millet nezdinde idrak edilmese bile, gelecekte taşların yerine oturacağına inanıyorum. Tamiri çok zor olacak büyük yaralar açılmıştır. Vebal büyüktür. Bu vebali idrak eden AK PARTİ başta olmak üzere, bütün partilerde duyarlı siyasetçiler de yok değildir. Yanlış gidişin durdurulmasını isteyen duyarlı ve bilinçli siyasetçilerin (hangi parti mensubu bulunursa bulunsun) olduğunu görüyor ve gelecekten de umudumu kesmiyorum.
***
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hatemül Enbiya Hz. Muhammed Efendimiz’in doğumunun miladî 1447’inci yıldönümünde sünnet-i seniyeye uygun hayatımızın olmasını diliyorum. Yüce Allah, yâr ve yardımcımız olsun, milletimizin feraset ve basiretini artırsın. Kandilimiz mübarek olsun. Selâm ve saygılarımla…