MİLLÎ ŞUUR VE UYANIK OLMA HALİ ÜZERİNE
“Oğuz’un başına gelen her şey uykusundandır.” Veya bir başka deyiş ile “Oğuz’un soyu, uyku halinde kaybetmiştir kaybettiklerini…”
Dilimizde, “Sü uyur, düşman uyumaz.” Özdeyişinin anlamını iyi kavramalıyız. “Sü” kelimesi, asker anlamına geldiğini biliyoruz hepimiz…
Böyle bir konuyu yazmamdaki neden; bizi komplo teorilerini seven, abartılı yorum yapan, endişe ve korku taşıyan, bir adım ötesi, dikkat çekmek isteyen tiplere benzetenlerin varlığıdır. Kendilerini öz güven ve cesaretli, her olaya hâkim, gelişmeleri kendi kontrolünde bulunduran yapılardaki insanlar olarak, ifade etmeye çalıştıkları için bilmeleri gereken bazı hususlar için yazdım.
Dünyanın kadim milletleri arasında en üst yeri, mensup olduğumuz Türk milleti temsil eder. Bu bir kuru iddia değildir. “Eğer insanlık tarihinden Türkleri çıkarırsanız, tarih diye bir şey kalmaz.” diyen düşünür, bizim iddiamızı kuvvetlendirmektedir. Üzerinde yaşadığımız coğrafyalarda nakşettiğimiz kültürel formlar ve bu alanda, etnografya ve kültür bilim adamları da bu durumu kabul etmektedirler.
“İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler”
Napolyon Bonaparte – Fransız İmparatoru
“Türklerden bahsediyorum… Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırıma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı da inciten bir gaflet olur.”
Tasso – İtalyan Şair
“Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz.”
William Martin
“Şecaat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiç bir kavim yoktur. Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır.”
İbn-i Hassul
“Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir.”
Pierre Loti
“Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa’nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı.”
Çarnayev (Rus Komutan)
“Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, kâtibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.”
Moltke
“Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.”
Towsend (İngiliz Komutan)
El-Câhiz (766/76-870) Arap edebiyatının en meşhur şahsiyetlerindendir;. Onun Fezâ-il el-Etrâk [Türklerin Erdemleri] adlı eserinde Türkler hakkındaki izlenimlerini (askerî yetenekleri, karakterleri, kökenleri ve vatanlarına düşkünlükleri hakkındaki kanaatlerini) içeren kısımlar aşağıda verilmiştir:
Allah’a yemin olsun ki, Türk, eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa mutlaka bir çaresini bulup kurtulur. Türk, ancak korkulması gerekenden korkar. Ümit edilmeyecek şeye karşı ümit beslemez. Bir şeyi elde etmeye çalışmaktan onu kesin ümitsizlik alıkoyar. Daha çoğunu elde etmedikçe azı bırakmaz. Eğer her ikisini elde etmesi mümkünse hiç birini feda etmez. İyi bilmediği bir şeyin hiç bir tarafını iyi bilmez. İyi bildiği hususun tamamını sağlam yapar. Her işi bizzat kendisi yapar. İçi dışı gibidir. Hiçbir netice çıkmayacak bir şeyle uğraşmaz. Uyku ile vücudunu dinlendirmese uyumaz. Bununla beraber uykusu uyanıklıkla karışıktır. Uyanıklığı esnasında uyuklamaz.
Türklerin kadınları erkekleri gibidir. Hayvanları kendileri gibi Türk hususiyetini taşır. İkamet etmek, bir yerde eğlenmek, uzun müddet Durmaktan nasipleri yoktur. Ruhi kuvvetleri, bedenî kuvvetlerinden daha fazladır. Onlar ateşli, hararetli, anlayışlı kimselerdir. Hatıraları çok, bakışları keskindir. Kıt geçimi âcizlik, uzun zaman bir yerde kalmayı ahmaklık, rahatlığı ayak bağı, kanaatkârlığı azimsizlik, muharebeyi terk etmenin zillet getireceğini kabul ederler. Onlar sanat, ticaret, tıp, ziraat, geometri, meyvecilik ve ağaç yetiştirmek, binalar yapmak, kanallar açmak ve mal toplamakla meşgul olmadılar. Sadece, gaza yapmak, avcılık etmek, ata binmek, kahramanlarla çarpışmak, ganimet elde etmek, çeşitli memleketleri tanımakla meşgul olduklarından ve yaratılışları bu işler için müsait olduğundan, bunları iyice sağlamlaştırdılar, bu konularda en yüksek dereceye ulaştılar. Sanatları, ticaretleri, zevkleri, övündükleri, aralarında gündüzleri ve geceleri konuştukları harp mevzuu oldu. Böylece harp sanatında, Yunanlıların felsefe ve ilimde, Çinlilerin sanatta, bedevilerin saydığımız hususlarda, Sasanîlerin devlet ve siyasette elde ettikleri dereceyi elde ettiler.
Bu ve buna benzer yüzlerce övgüye mazhar milletimizin düşmanları da çoktur elbette… Onun için uyanık olmak feraset ve basiret sahibi olmak durumundadır.
Dünyadaki Jeopolitik stratejilerin hedef coğrafyası, Türk milletinin yaşadığı yerlerdir. ”kara hâkimiyet teorisi ve kenar kuşak teorisi” kapsamına giren coğrafyalarda Türk milleti yaşamaktadır. O sebeple de yakından uzağa doğru, Türk milleti hakkında karar verecek veya onu idare etmeye talip olacak herkesi bilmemiz hayati önem taşımaktadır.
Uçan kuştan, sürünen yılana, esen yelden yağan yağmura, kara, fırtınaya borana dizgin vurabilecek hassasiyeti bilmek zorundayız. Korku, insani bir duygu olmakla birlikte, ihanetten, tembellikten uyku halinden, fakirlikten korkmalıyız. Ancak korktuğumuz her şeyi içimizdeki asil cevherle de hâkimiyetimize geçirmeliyiz.
Şüphe, hem bizi hakikate götürmekte, hem de, haksızlığın olmaması için tahkik ve akıl yürütmemize vesile olmaktadır. Biz, milli mensubiyetimizin dışında, içimizde vücut bulan her sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapılanmaları takip etmek mükellefiyetindeyiz. Hakikati öğrenmeden hüküm vermememiz gerekir. Ancak hakikati öğrendiğimizde meseleyi yönetebiliriz. Yoksa bize musallat olan ve bir asırdır kurtulamadığımız marazi yapıların yönetimine imkân veririz.
Bu hassasiyetimiz içinde, bazı mütalaaları yaptığımızda haklı olduğumuz görülecektir. Bir avuç Türk milliyetçisi, yıkılan Osmanlı imparatorluğundan devlet çıkarmaları milli hassasiyetlerindendir. Bir avuç, tıbbiyeli ve Harbiyeli Türk Ocaklı, bu gün üzerinde yaşayıp yeniden “Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin” hayat bulmasını sağladılar.
Yaşadığımız bazı gelişmeler ise bize ürküntü vermiştir. 1944 olayları ve 1970-1980 olayları, geleceğimizin karartılması noktasındaki endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu göstermek bakımından önemlidir. Askeriye, adliye eğitim, iktisadi hayata etki eden unsurlara baktığımızda endişelerimizde haklı olduğumuz ortadadır.
Çeyrek asırdır, tezgâhlanan -güya- İslami hassasiyetli siyasal yapının milli dokumuzu nasıl bozduğunu endişe olarak göremiyorsak kayıp içinde olduğumuzu gösterir. Direnen bir avuç ihlaslı ve samimi Türk milliyetçileri sayesinde yapabileceklerini “izole ederek” yapabildikleri de milliyet şuuruna sahip insanların onlar üzerindeki korku ve etkilerindendir.
Şimdilerde, mevcut siyasî iktidar sonrası bazı tezgâhlar peşinde oldukları, bu tezgâhlarda kurulan oyunlara Türk milliyetçilerini de alet etmek istediklerini görebiliyoruz. Türk milletinin siyasi Karargâhı sayılan MHP’nin içine kadar sızdıkları endişemizde de haklıyız. Zira ülke demografisinin önemli bir kısmına sahip milliyet şuuruna sahip yapı yönetilemez duruma getirilmesi, milliyetçileri paramparça hale getirilmesi her vicdan sahibinin görebileceği aleniyette değil midir?
Yine biliyoruz ki, Batı emperyalizminin dini otoritesi sayılan Vatikan destekli, İngiltere merkezli Wellington Haouse de, yeryüzünde yaşayan bütün Türklerle ilgili hem mevzi hem de bölgesel siyaset ve entrikalar geliştirilip uygulanmaktadır. Bu sebepledir ki, Batı’nın temsilcileri olarak yetişenler, gizli mahfillerde yeniden bazı yapılanmalarda milliyetçilerinde içinde bulunacağı bazı tezgâhlar peşindedirler.
Kimden gelirse gelsin, nasıl gelirlerse gelsinler, varlığımızı ortaya koyduğumuzu herkes bilmelidir. Vatan şairi Namık Kemal, Hürriyet Kasidesinde;
“Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”
Beş bin şehit vermiş bir davanın mensupları soğuk namluya hedef olmaktan kurtulacaklarını mı sanıyorlar!
Bilmeliyiz ki, 2050 yılına kadar büyük Türk ilhanlığı kurulacaktır. Buna katkı sağlayacak her hale ve her harekete katılanlara selam olsun.
Nesim YALVARICI
Eğitimci / Badminton Millî Takım Antrenörü
”Bir millet, tarihî, iktisadî ve siyasî birçok düşmanlıklar, fenalıklar ve idaresizlikler yüzünden yoksul düşmüş ve geri kalmış bulunabilir. O milletin bunu gören, duyan ve acıyan evlâtlarına düşen birinci vazife, bu asaleti çamurlardan ve sefaletlerden kurtarıp çıkarmaya ve yükseltmeye çalışmaktır. Bu da ancak millî benliğimize ve millî enerjimize inanmakla olur.
Millî benliğe inanmak, Türk milletinin mukaddes haklarına, faziletlerine, kabiliyetlerine, cevherine ve asaletlerine inanmak demektir.
Millî benliğimize inanalım. Milletimize tapalım.”
Hüseyin Nihal ATSIZ.