18.09.2022 – Yazar : Nurullah Çetin
Bütün insanlık için bir kurtuluş ümidi olacak olan yeni medeniyetin adı “Türk İslam Medeniyeti” olacaktır. Bunun için de önce İslam’ın ayak bağı hatta düşmanı olan sahte cemaat, tarikat, siyasi İslamcılık gibi yapı, kurum ve kişiler etkisiz hale getirilmelidir. Zira bunlar koyu cehaletleriyle gerçek İslam’ı gölgeleyen, kötü niyetleriyle İslam’ı sadece kişisel menfaat aracı olarak kullanan kirli yapılardır.
Bunlardan arındırılmış, Kur’an ve Hz.Muhammed merkezli, saf, temiz, bu çağın insanını doğasına, ihtiyaçlarına cevap veren, çıkmazlarına çözüm olabilen sahih İslam öne çıkarılmalıdır. Gerçek İslam, üzerindeki bütün tozlardan arındırılarak gerçek yüzüyle parıl parıl parlayan yüzüyle ortaya konmalı, yaşanmalı, yaşatılmalı ve kurumsal düzeyde varlığı geliştirilerek korunmalıdır.
Bunun yanında saf, temiz, iyi, doğru, güzel ve faydalı millî Türk kültür ve töre değerleri günümüz şartlarında yeniden üretilerek milletimizin ruhuna, yaşantısına, kurumlarına hâkim kılınmalıdır. Bütün cemaat yapıları, fikir grupları İmam Maturidî’nin İslam anlayış ve yorumunu, tarikatlar da Ahmet Yesevi’nin uygulamasını esas almalıdır.
Yani İslam anlayış, yorum ve düşüncesinin temelinde İmam Maturidî’nin öngördüğü doğru haber kaynakları olan ayet ve hadisler, duyularımızın ürünü olan gözlem ve deneye dayalı bilimsel veriler ve doğru işleyen muhakemeye dayalı akılla bir sentez ve uyuma sokulmalıdır.
Akıl ve nakil birlikteliği mutlaka gerçekleştirilmelidir. Kur’an’a, Hz.Muhammed’e, akla ve bilime ters, saçma sapan yüzeysel, uydurma, masalsı, hurafelerle dolu tamamen çağdışı mitolojik İslam yorumları yok edilmelidir. Bunun yanında doğru haber, duyular ve akıl verilerine ilaveten bireysel keşif, ilham ve sezgiye dayalı tasavvuf anlayışını ve nefis terbiyesini esas alan bireysel eğitim programları da Ahmet Yesevi anlayışına ve uygulamasına bağlanmalıdır.
Yani bireysel anlamda ahlaklı, erdemli, hak hukuk gözeten, nefsini her türlü kötülük yapmaktan alıkoyan bir tasavvuf programı ve insanları insan-ı kâmil yapan bir anlayış devreye konulmalıdır.
Bu konuda insanlığı ikna edebilmemiz için önce biz Müslüman Türklerin ikna edilmesi lazımdır. Bizi ikna etme konumunda olan cüppeli cüppesiz şarlatanlardan, deve sidiğini ilaç diye sunan, pahalı okunmuş terlik satarak din tüccarlığı yapan, insanları cüppe, sakal, tespih, lastik ayakkabı, çarşaf arasında hapsedip boğan, din diye bunları kutsayan, şeyhlerine ve şeflerine rabıta adı altında tapınma seansları düzenleyen şarlatanlardan kurtulmamız lazım.
Bunların yerine gerçek İslam’ı apaydınlık yüzüyle anlatıp öğreten, bilgi ve fikri geniş İslam âlimlerine yetki ve imkan verilmelidir.
Bilgisine, kültürüne, ufkuna, entelektüel zekâsına, ahlakına, kişiliğine güvenilen İlahiyat profesörlerini ve ilahiyatçı olmayıp da başka alanlarda çalışan ama gerçek Müslüman aydın kimliğine itimad edilen kişiler bir araya gelmeli, ortak bir plan ve program belirleyerek sahih zemin üzerine Türk-İslam medeniyetini günümüz şartlarında inşa edecek bir çalışma içine girmeli ve ortaya çıkacak ürünü devletimizin ve milletimizin benimseyerek hayatın bütün alanlarında dolaşıma sokacak bir irade ortaya koymaları gerekiyor.
Bu çalışma mevcut siyasi partilerden, hükûmetten tamamen bağımsız olmalı, siyasi hükûmetin bu işe karışmaması, müdahale etmemesi, karışmaması, Müslüman Türk aydınları ve bilim adamlarının bu konuda tam bir bağımsızlık ve özgürlük ruhuyla, samimiyetle, iyi niyetle çalışması esastır.
Türk ve İslam medeniyeti tarihimizin, birikimimizin çok parlak bir geçmişi var. Selçuklu ve Osmanlı devletleri gibi dönemlerde uygulama alanında somut örneklerini gördük, yaşadık. Yapmamız gereken şey, Türk-İslam medeniyetinin ve kültürünün temel unsurlarını, özünü, felsefesini ve ruhunu bugünün şartlarında, bu çağın durum ve ortamına uyarlayarak yeniden diriltmektir.
Sanatta, bilimde, kültürde, toplumsal hayatta, basın yayında, siyasette, ekonomide, hukukta; her alanda tamamen Kur’an ve Hz. Muhammed merkezli sahih İslam anlayışına ve kadim Türk töre ve uygulamasına göre bütün insanlığın gıpta edeceği, örnek alacağı ve kendiliğinden dahil olacakları bir medeniyeti şekillendirmemiz lazımdır.
Bu mümkündür. Bütün mesele hesabî değil hasbî Müslüman Türklere, Allah’ın rızası dışında kişisel menfaat, şan şöhret, makam mevki, mal mülk peşinde değil sadece hak hakikat doğrultusunda çalışan, gâvurun oyuncağı, piyon ve aleti olmayıp sadece Allah’ın ve Türk milletinin rızası için gayret eden bilgili, kültürlü, tecrübeli, ufku geniş, güvenilir Müslüman Türk aydınlarına görev ve yetki vermektir.