TÜRKİYE, “DÜN DÜNDÜR, BUGÜN BUGÜNDÜR” NOKTASINDA MI?
Normalleşme, el sıkışma, genelde başka – özelde başka konuşmalar, iftira, dedikodu, şiddet…
Türkiye’de 1980 öncesi faaliyet gösteren ve az da gözükseler halen faaliyetlerini, dergi, gazete ve dernekleri ile sürdüren, mevcut rejimi yıkarak yerine Marksist-Leninist bir idare şekli getirmeyi amaçlayan genel tanımları ile sol örgütlerin Millî Mesele başlıklı öngörülerinde, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı gibi bir madde var idi.
Yapılan operasyonlarda elde edilen belgelerde, Barış Gönüllülerin Doğu ve Güneydoğu’da insanlarımızın Türk değil, Kürt olduklarının telkin edildiği biliniyor idi.
Esasen Osmanlı Türk İmparatorluğunun son yüzyılında özellikle İngiltere’nin bu bölgedeki Kürtçülük faaliyetleri cümlesinde bölgedeki önde gelen ailelerin çocuklarını tıp ve hukuk tahsili örtüsü altında eğittikleri ve Kürdara –Azadi örgütünün onlarca kurulduğu da biliniyor idi.
Hal böyle iken sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik tedbirlerin Devleti idare edenlerce alınmaması, bölgedeki feodal yapıya müdahale edilmemesi, bizi bugünkü noktaya getirdi.
Diyarbakır’ın Hani İlçesinde doksan yaşlarında bir arif kişi şöyle demiş idi. ‘’Bizim buralarda Ağa var. Ağanın da has adamları. Bu adamlardan ve Ağa’dan devletin memurları da köylü de korkardı. Bir gün köye gerilla geldi, köylü gördü ki Ağa gerilladan korkuyor. Kim, büyük bey?’’
Bugün geldiğimiz noktada silahlı mücadelesi ile bölge halkı ve bölge halkının dışında tüm ülkede acımasız ve hedefi Türkiye’yi vatanı ve milleti ile bölmek olan ayrılıkçı hareket, halkı sindirmiş, korkutmuştur. Daha vahimi, politik mücadelesi ile de mesafe katetmiştir.
Yıllardır dernek, siyasi parti, yazılı ve görsel medya kullanılarak, nüfusun yüzde 10’unun görüşlerini dahi temsil etmeyen sol, sol-liberal, Kürtçü, İslamî etiketli birtakım kişiler yıkıcı ve bölücü propagandalarını rahatlıkla sürdürmektedirler.
Diyorlar ki, Osmanlı çok uluslu bir devlet idi. Doğrudur. Bilmedikleri, bildikleri halde söylemedikleri Osmanlı Türk İmparatorluğunun kurucu ve asli unsuru Türk idi. Devletin resmi dili, Türkçe idi.
Osmanlının son yüzyılında, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın tahrik ve teşvikleri ile Millet-i Sadıka Ermeniler, Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar yüzbinlerce Türk evladını katletmişlerdir.
Birinci Dünya savaşı sırasında İngiltere’nin vaatlerine kanan Arapların, kendilerine Necip Millet diyen Osmanlı Türk Devleti’ni arkadan vurdukları, binlerce Türk askerini katlettikleri bilinmektedir. Yemen Türküsü, bu ihanetin hâlâ ezgiler ile anlatımıdır. Neticede eline cetveli alan emperyalist güçler, bugünkü sınırlarını çizmişler, birbirlerine düşürerek sömürmeye devam etmektedirler. Çizilen o sınırlarda o gün Kürdistan yoktu, Büyük Ermenistan var idi.
Bugün İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den ileri de toprak talep edecek bir Kürt devletinin ilk safhası olarak nitelendirdiğimiz, (Terör devleti olarak da tanımlanan) bir sözde devletin, Suriye sınırları içinde ve de sınırımızda kurulmak istenmesine, ilk günden hayır diyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, fiilen bu oluşuma haklı olarak müdahale etmiştir.
Gün, siyasi mülahazalarla toplumu hakaret, aşağılama, yaftalama, tehdit vs. ile ötekileştirme günü değildir.
Gün, her türlü siyasi mülahazadan öte, bir ve beraber olma günüdür.
Libya, Mısır, Irak ve Suriye de aynı milletin, aynı dine mensup insanların birbirlerini acımasızca katletmeleri, İsrail’in kendini koruma adına, bir yılda on binleri katledip bu katliamı genişleterek sürdürmesi, vahşi Batı’nın Orta Doğu politikalarının yaşanılan bir göstergesidir.
Anadolu coğrafyasında yaşayan Türk insanı dış odaklı, iç destekli oyunlara kanmamış ve istenilen düzeyde Türk-Kürt veya mezhep kavgalarına her gün bir yenisi eklenen tahriklere meydan vermemiştir.
Türkiye ve Türk milleti, Böl ve Yönet, taktiğine bu güne kadar, millî birliğini bozmamak, bozdurmamak için direnmektedir. Tehdit unsurunun, milleti dil ve coğrafi alanlarda bölme çalışmaları sekte vermeden devam etmektedir ki, bu tehdide karşı koymak ve aman vermemek borcumuzdur.
Her fırsatta sözde demokrasi adına , Kobani davası sanıklarını, AKP’ye muhalefet adına mağdur gibi göstermeye çalışan siyasilerin beyanları, akıl sahiplerini üzmenin ötesinde tamiri imkânsız yaralar açmaktadır.
Kürke sarsak üşüyoruz, yelpazeler ile yellesek yanıyoruz diye bağıran birileri, yapılanları yeterli bulmayarak şikâyet ve isteklerinin dozunu giderek arttırmaktan vazgeçmelidirler.
Asırlardır , Anadolu’da giderek perçinleşen dokusu ile var olan ve var olacak olan millî birlik ve beraberliğimizin bozulmamasını, İyi Bir Türkiye için, Hak’tan yana olan mücadelemizin zaferle taçlanmasını Allah’tan diliyoruz.
11.10.2024
M. Yavuz ELBİRLER
E. Emniyet Md.