• Çocuk Sesleri Kısık…
Horoz Sesleri Kesik…
15.09.2022 – Yazar : Sadık SOFTA
Çankırı köylerini geziyoruz. Aslında ilk köy gezileri Yapraklı ile başlamıştı. O zamanlar köylerde okullar açık, köylerin bir neşesi, bir canlılığı vardı. Köyde; yaşayan, sesi gür çıkan, geleni gideni bol olan ve günlük yaşantının üzerine yürüyen bir canlılık, bir tatlılık, akıp giden hayatın izlerini açıkça görebiliyordunuz.
Şimdi Şabanözü İlçesi’nin köylerini geziyoruz. Hani ikisi elbette farklıdır diyeceksiniz, elbette doğrudur. Ama bir de genelde gerçek hayata yansıyan, köy olmanın özelliklerini gösteren izler, hayattan numuneler taşır. İşte iş buraya gelince, Yapraklı ve Şabanözü karşılaştırmasından ziyade, köylerdeki hayatın günümüze kadar geldiği yol güzergâhında gezinmeyi örnek almaya çalışıyorum. Yani köy bazında, zamanda yolculuk.
2007 yılının ilk ayından itibaren Şabanözü köylerini gezmeye başlıyoruz. Bir gurup oluşturup, etraflı bir araştırma yapmak amacındayız. Herkes kendi dalında köyün belirli özelliklerini tespit etmeye çalışacak. Amacımız, kaybolmakta olan kültürümüzden tespit edebildiklerimize kalıcılık sağlamak. Bu amaç araştırmaya daha bir ağırlık vermemizi sağlıyor. Birebir görüşmeler, toplu görüşmeler derken sonunda köy köy çevre araştırmalarına başlıyoruz.
Gittiğimiz her köyde sorularımız genelde cevap buluyor. Fakat her gittiğimiz köyde bizi orta yaşın üzeri veya ihtiyarlar karşılıyorlar. Aslında bu bizim için daha bir güzellik. Yılların tecrübesi, görüp geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş, nerede oturup, nerede kalkacağını bilen bu koca çınarlar, misafirliğin değerini bildiği gibi adabı muaşeret kurallarını da iyi biliyorlar. Sohbetler dudaklarda ve yanaklarda gülücükler açarak seyrediyor. Hem de hiç istinası olmadan.
Buraya kadar her şey iyi ve güzel. Fakat, köylerde ne eski canlılık var, ne o ele avuca sığmaz hareketlilik. Düşünün bir kez, sabahın ilk ışıkları bile atmadan horoz seslerinin müjdeli sesini. Uyku mahmurluğunda içilen çay ve çorbaları. Kuşluk vaktindeki durağan ve yavaşlayan hareketliliğin öğle vakti yeniden canlanmasını ve köy içinin kalabalıklaşmış görüntüsünü. Sonra akşam vakti ile sabahki telaşın yerini koyun, kuzu sesleri arasında başlayan geceye hazırlık diyebileceğimiz akşam telaşını. Hep böyle telaş içinde seyreden köy hayatı, şimdi suskun, sesi soluğu kesilmiş, günün hangi saati olursa olsun tek düze gözüken, birkaç kişinin dışında sanki donmuş hareketlerle adeta son nefesini vermeye hazırlanan köy çevresi.
Artık ne horoz sesleri geliyor, ne de çocuk ses-leri. Aslında köylerin kabuğuna çekilmiş olan bu yapısını bir köylünün sözleri çok iyi anlatıyor.
“-Köyün en genci benim, ben de 54 yaşındayım. Köyün ileri geri işlerini gördürmek, koşuşturmak için beni de muhtar yaptılar. Yaşayıp gidiyoruz işte.”
Muhtar böyle diyor. Bir başkası ise:
“- Köyde sizin aradığınız sözleri bir araya getirebilecek, ağzı laf yapan, akıllılar hep şehirlere göçtüler. Biz iki lafı bir araya getiremeyiz ki; keşke sorularınıza tam cevap verebilsek. Aslında yazın gel-seniz biraz daha kalabalık olur. Şehirlerden yazın dönenler oluyor. Onlarla görüşürdünüz.”
Bu sözlerden de anlaşılıyor ki, gidenler tam olarak kopmamışlar baba ocağından. En azından yaz dönemlerinde geliyorlarmış. Bunun sebebini de soruyoruz tabi. Yazın tarla bahçe işi olanlar, tatilini geçirmeye gelenler, köyü özleyip gezmeye gelenler oluyormuş. Uzun süre kalmıyorlarmış. Kısa aralıklarla gelip gidiyorlarmış. Hatta eskiden köyde yaşayıp sonradan gidenler birkaç yıl aradan sonra da olsa hala görüşebiliyorlarmış. Geliş gidişleri denk gelebiliyormuş. Ama gittikleri yerlerde doğup büyüyen gençlerin çoğu birbirlerini bile tanıyamıyorlarmış.
“-Yani, artık akraba akrabayı tanımıyor. Böyle bir hale düştük.”
Gelinen noktaya bakıldığında, artık köyde çocuk sesleri kısık, horoz sesleri kesiktir. Gözler yolda olsa da gelip gidenler belli bir zamanı kollamaktadır. Dahası, her geçen dakika bir özlemi, her geçen saat bir hasreti, her geçen gün, kavuşmanın dayanılmaz istek ve arzusunu törpüleyip duruyor…