YOLUYLA YOLDA OLANLAR…
Türk millî kültürünün unsurlarını yaşatan ve onu besleyen insan düşüncesinin merkezine ahlâkî, ananevi değerleri oturtur ve bunu birlik – beraberlik ruhuyla uygulamak sureti ile adeta sosyal hayatı yeniden yoğurup mayalanmaya bırakır. Aslında bırakır değil de, sosyal hayata ruh vererek katkıda bulunur demek belki daha doğru olacaktır. Kendi insanını merkeze alarak millî kültürün her devir ve dönemde sağlıklı ve zinde kalmasının yollarını arayan; bulan, bilen insan, kendi bünyesine tamamen uygun ve sistemli topluluklar oluşturarak yeni katkılar sunmaya gayret gösterirler. Hatta kırsal kesimlerde bile günümüz anlayışı kapsamı dışında gibi görülse bile, “imece” usulü ile Türk millî kültür umdelerinden olan birlik – beraberlik ruhunu aktif olarak yaşatırlar.
Çağdaş insanda beliren “benlik” anlayışı ve bununla orantılı olarak devam eden ayrışma dikkat çekici boyuttadır. Bu sosyolojik yapının bir gereği olsa gerek ki, her dönemde yaşanan, yaşatılan bir durum olduğunu görmek mümkündür. Oysa insanın kutsiyeti her ne kadar bireysel olsa da toplumu, milleti ayakta tutan değerler silsilesinin unutulmaması gerekir. Bunun sağlıklı bir şekilde yaşaması için birlik – beraberlik içinde bir bütünlük sağlanması gereklidir. Benlik ile hareket edilirse; sosyal bünyede sarsıntılar meydana gelir. Bu da ayrılmalara, kırılmalara, bozulmalara yol açarak sosyal bünyede tamiri imkânsız yaraların açılmasına sebep olur. Bu bakımdan birleştirici, toplayıp bütünleştirici, sistemli bir yapıya ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Bunun yolu ise birlik – beraberlik ile sıkkıbütün bir sistemin kusursuz çalışması, bu sistemin toplum sosyolojisine yapacağı etki ile gerçekleşebilir. Bu birlikteliği sağlamanın bir bütünleşmeyi gerçekleştirmenin yolu; konuşarak, fikirlerinin tartışılması ile gerçekleşeceği görüşünü benimseyen çağdaş insan için bunu tutarlı gösteren atasözümüzde; “insan konuşa konuşa…” demektedir. Günümüz çağdaş / modern insanda bu “konuşa konuşa” mevzusu yeterli midir? Hiç şüphesiz etkili bir yöntemdir. Ama icraî faaliyetlerinin buna ilave edilmesi de hiç şüphesiz ki bir elzemdir.
İnsana, kutsiyetini kazandırmanın yolu buradan yani konuşmadan başlar. Ama bir de aktif icraatların uygulanması, yerine getirilmesi keyfiyeti vardır. Yani, konuşulan, yerde kalmamalıdır. Konuşulanın ve yerine getirilmesi gereken uygulamalı olarak fiiliyata dönüştürülmesi ile birleşmesinden birlik – beraberlik vücut bulmuş olur. Bu da insanlar arasındaki kutuplaşmayı ortadan kaldırılarak sosyal hayata katkıda bulunur. Onun için amaçlarının iyi belirlenip, vâsıtalarda kaybolmamasına dikkat etmek gerekir. Ancak, bu durumda sosyal hayatta bireylerin yalpalamalarının önüne geçilerek istendik düzenin sağlıklı, sosyal yaşantının devamı, hatta geleceğe iyi yönde yönelmesini sağlayacaktır. Böylece toplumsal yapıda sağlıklı bir gelişmeye yol açacak, her şeyi kabule yönelmeden, seçici bir şuur ve davranışın hâsıl olmasına kavuşulacaktır. Bu sosyal tabana oturtulmuş olan bireysel bilinç, toplumun aydınlanmasına, toplumdan bilinçli aydınlar çıkmasına, bunun sonucu olarak da bilinçli hareket kabiliyetine ulaşmaya götürür.
Erdemli, olgun, kendine güvenen bireylerin bütün küstahlıklarından arınarak ar ve hayâ içinde davranan, iyimser, bütün hayâsızlıklardan uzak, bütün olumsuz davranışları kendinden uzaklaştırmış, bilinçli, şuurlu, erdemli, bilge insanların oluşturduğu sosyal çevre, kimlikli bir toplum, millî ve manevi değerlere sahip bir yapılanma sağlanmış olacaktır. Kendine güvenen, hislerini kontrol altında tutabilen bireylerin oluşturduğu toplumsal yapının gelişmesinin de altyapısı içerisinde, sağlam temellere oturmuş, sosyal gelişimini de o derece sağlamlaştıran ve medeniyetten de kopmayan, hatta ona uygun bir gelişim sağlanmış olacaktır. Bu da bulunduğu zaman diliminde uyuyan insanlar değil; aktif, atak, cesur, sağlam bir toplumsal yapılanmaya hizmet eden ve hatta onu pekiştiren bir psikolojik etki oluşturacaktır.
Nitekim, YÂREN AĞALAR; hayatı bir rüya penceresinden değil, bilinçli bir sosyal davranışlar çerçevesinde oluşturdukları anaforla; bilindik davranışları ile zamanın içinde Türk millî kültür umdeleri ile erdemli kişiliğin oluşmasına katkı sunarak meclis yapılanmasını ve ocak öğretisini yaşatmakta, kimlikli duruşları ile bunu bilinçli olarak sürdürmektedirler. Sosyal hayatta bireyler için ideal bir yolun sonuna ulaşan zirve, hayli dolambaçlı gibi gözükse de öyle değildir.
Yükseldikçe, zirveye yaklaştıkça, bireylerin önünü açan, dolambaçlarının hiçte göründüğü gibi olmadığını gören gözleri ile ne tarafa gidildiğini açık – seçik görür. Onun için de sürekli olarak “yoluyla yoldadır” ve buna da özen gösterirler.
Sadık SOFTA
Eğitimci / Şair / Yazar