YÜZ YILDIR SÜREN BİR ORTA OYUNU
TEK PERDE TEK SAHNELİK 243’ÜNCÜ BÖLÜM: “NE DEMİŞLER?”
Harp Okulu mezuniyet töreni beni çok etkilemiş olmalı ki, gece rüyama girdi. Ama törene tepkilerin yoğunlaştığı bir orta oyunu gösterisi olarak. Fesli Osmanlılar, yabancılar, bugünün insanları karmakarışık bir seyirci topluluğunun arasındaymışım. Zil, çalpare, def sesleri arasında oyun başladı.
(Sigara dumanından göz gözü görmeyen kahvehanede saf delikanlı, nargilesini höpürdeten mollaya sorar.)
– Abem, ne demiş, n’apmışlar ki, şu teğmenler? Kaç gündür herkes bundan söz ediyor. Ama bi tamam anlatan olmadı.
– Mezuniyet töreni sonrasında, başlarında okul birincisi bir kadın teğmen, kılınçlarını çekerek hep bir ağızdan “Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller, karşısında bizi bulacak” filan demişler. Atatürk’ün askeriymişler. Dur hele bu kadar değil, sonunda “Ne mutlu Türküm diyene.” demişler.
– Aboovvv! Hemi de kadın teğmen, başımıza taş yağacak.
(Araya DEM’li biri girip söze karışır.)
– Heval orda dur hele. Biz o “Ne mutlu Türküm diyene.” lafını dağdan, taştan, dillerden sildirmedik mi? Hâlâ Atatürk he! Ülkenin bölünmez bütünlüğüne he!!! Heval, biz neyi bökeciyk? Heman Emerike’ye, Kandil’e, Kobani’ye habar verek. Gafaya geçirilen çuvaldan da ders almiyler. Derhal ordudan atılmalı, Silivri’ye tıkılmalılar. Kırk ellisi yetmez. Bu yılın mezunlarının tamamı atılsın da Kandil azcık rahatlasın.
(Ordan FESLİ hempalarından birileri atılır.)
– Bak yidikleri halta! Biz ki tarih şuurumuzu “Keşke Yunan yenseydi.” diyen hiçbir tarih eğitimi olmayan böyük alim, tarihin babası Fesli’den almışız. Ne demek bu? Yok bir karış toprak vermezlermiş, yok Atatürk’müş, laiklikmiş, namusmuş, şerefmiş, bağımsızlıkmış! Çok iyi bilinsin Mustafa Sabri’nin askerleriyiz biz. 9 Eylül’ün acısını dindirecek bir sevinç yaşatın bize.
(Kahvehane bir süre “Mustafa Sabri’nin askerleriyiz.” sloganıyla çınlar.)
(Pensilvanya seyyahı, hiç soruşturulmamış FETÖ ajanı bir kodaman yerinden hoplayarak)
– PKK’lı aziz kardeşimle aynı mülahazalarla vaziyet-i vahime derakap Amerika’ya, Pensilvanya-yı mükerreme ve’l-münevvereye arz olunmalı. Onlar mücâzat-ı lazımenin dakika fevt edilmeden icrasına müzaheret eylerler. CIA uyuyor mu?
(Trol köşe yazarları, yalaka takımı hep bir ağızdan türkünün nağmeleriyle)
– Silivri’nin yolları taştan, Zekeriya Öz savcı olsun, aman yeni baştan.
(Kahvehanede bir süre de bu türkü slogan gibi söylenir.)
(Köşedeki peykede uyuklayan mumya görünümlü ihtiyar gürültüden uyanarak)
– Bunlar ne yapmak, nereye varmak istemektedirler? Manidardırrr…zzzz…
(İhtiyar sözünü tamamlayamadan yeniden uykuya dalar.)
(Onları gizlice dinleyen Alçı’nın Yunan istihbaratçısı sevgilisi)
– He he he! Ekilen tohumlar yeşermiş. Aferimu Sabri’ye, Yunanistan’a kaçmadan önce tarlayı iyi ekmiş. Atina’ya raporumu geciktirmeyeyim.
(O sırada kapı açılır, dışarıdan İzmir Marşı’nın nağmeleri duyulur ve giderek yükselir. Karakol Cemiyeti‘nden Ustura Kemal, nara atarak girer kahvehaneye.)
– Heeeyyyt! Kimin itisiniz ulan? Dağılın bre lağım fareleri. Çıktığınız deliklerinize yallah!
(Kahvehane bir anda boşalır.)
O sırada hanımın sesiyle uyandım. “Kalk efendi kalk, kötü rüya mı gördün? Yüksek sesle homurdanıp duruyor, çırpınıyordun. Hayırdır inşallah.” dedi. Şöyle bir silkindim, bir iki yudum su içip ferahladım. Hayırdır inşallah.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist