ATATÜRKÇÜ OLABİLMEK (ATATÜRK VE DİNİMİZ)
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün dinî yönü, tam anlatılamadığı, anlamak için de bir gayret sarf edilmediği, sözde Atatürkçüler ile Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının fikir, faaliyet ve yoğun çabaları ile bir din düşmanı, dinsiz gibi bir yanlış imaj maalesef kitlelerin kafalarına adeta resmedilmiştir.
Atatürk’ü din düşmanıymış gibi gösterilmesi, devlet düşmanlarınca O’nun şahsında kasıtla ve Atatürk’ün liderliğinden zerrece şüphesi olmayanların, din konusundaki bilgisizliklerinden, laikliği yanlış anlamalarından ve de sözde Atatürkçü, aslın da yeterli düzeyde bile Marksist olamayan birtakım Kemalistler ile aydın geçinenlerin de bilinçli bir şekilde ATATÜRK’ün manevî kişiliğini kendi yıkıcı ve bölücü amaçları doğrultusunda kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
Bilinçli bir şekilde yüzyıllar boyu, Türk İslam Kültüründen soyutlandırılmaya çalışılan, bidat ve hurafeleri dindenmiş gibi kabul ettirilen topluma, O’nun bunları dinden arındırmak için yaptığı çabaları dine karşı hareketleri imiş gibi anlatıldığı ve maalesef kabul de gördüğü görülmektedir.
Her fırsatta ifade etmeye çalıştığımız üzere, Atatürk’ün samimi inançlılığı, İslam dininin özüne bağlılığı, hayatı boyunca din aleyhine bir tek söz söylemediği gibi tam tersine dini, gerçek dindarı, hakiki din adamını öven, din eğitiminin önemini belirten ve Müslümanlığından dolayı iftihar ettiğini dile getiren çok sayıda konuşmaları sözleri ve yaptıkları yazılmalı, okunmalı, anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.
Atatürk’ün, 07.02.1923 tarihinde Balıkesir- Zağanos Paşa Camii’nde irad ettiği hutbesi kendisinin din konusunda ki görüşleri konusunda başlı başına bir kaynaktır.
Din konusunda bazı görüşleri:
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.”
“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak bir çok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilmez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.”
“Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.”
“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor…”
“Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah’ta Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder.”
Atatürk , Hz. Muhammet’ten saygı ve övgüyle söz etmiştir ve aleyhinde söz edenlere karşı onu her zaman savunmuştur.
Atatürk, Hz. Muhammed (sav) hakkında şöyle diyor:
“O Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyonlarca Müslüman yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar o ölümsüzdür.”
“Son Peygamber olan Muhammed Mustafa (sav) 1394 yıl önce Rumî Nisan ayı içinde Rebiulevvel ayının On ikinci Pazartesi gecesi sabaha doğru tan yeri ağarırken doğdu. Gün doğmadan… Bugün, o gündür. İnşaallah büyük tesadüftür. Gerçekten Arap tarihiyle bu akşam doğum gününün yıldönümüne rastlıyor. Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi. Fakat, henüz Peygamber olmadı. Yüzü nurlu sözü ruhani, olgunluk ve görünüşte eşsiz, sözünde doğru, yumuşak huylu ve insanlıkta ötekilere üstün olan Muhammed Mustafa, önce bu özel vasıflar ve seç-kinliğiyle kabilesi içinde “Muhammedü’1-emin” oldu. Muhammed Mustafa, Peygamber olmadan önce kavminin sevgisine, saygısına, güvenine ulaştı. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üçüncü yaşında risalet geldi.
Fahri âlem Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde bitmez sıkıntı ve zorluklar karşısında yirmi yıl çalıştı ve İslam dinini yerleştirmek için peygamberlik görevini yapmayı başardıktan sonra cennetin en yüksek tabakasına ulaştı. Kendisinin irşadına ulaşmış olan Müslümanlar ve özellikle seçkin sahabe pek çok gözyaşı döktüler. Fakat, insanlık gereği olan bu üzüntülü durumun faydasız olduğunuz hemen anlayan anlayışlı kişiler, Peygamber’in arkasından ağlamak değil, ümmetin işlerini bir an önce güzel yürütmeye ulaştıracak tedbiri almak inancıyla toplandılar. Resul-i Ekrem’e halife olacak bir emir seçilmesi söz konusu edildi. Hz. Peygamber, dostu olan Hz Ebubekir’den şahsen çok hoşlanırdı. Son nefeslerini yaşarken Ebu-bekir’in kendisine halef olmasının uygun olacağını değişik şekillerde işaret de buyurmuşlardı.”
Atatürk, Hz. Muhammed (sav) den takdirle bahsederken o devirler için de hep “Hz. Peygamberin zaman-ı saadetlerinde…” diye saygı kelimeleri kullanırdı. Ayrıca Peygamber Efendimiz’in dirayetli bir devlet adamı, iyi bir başkumandan olduğunu da sık sık tekrarlardı.”
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan ve Dışişleri Bakanı vasıtasıyla , ölümünden on beş gün kadar önce dünyadaki Müslümanlara gönderdiği mesajında:
‘‘Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed (sav) in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira, ancak bu şekilde, insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.” demişler idi.
Atatürk’ün, yüce dinimiz İslam ve din eğitimi üzerinde yaptıklarını başka bir yazımız da anlatacağız inşallah.
Selam ve Dua ile…
02.10.2024
M. Yavuz ELBİRLER
EGM E. İsthb. D. Bşk.